9 Temmuz 2023 Pazar

Sona dair.



Soğuk bir gün doğumunun durağan sessizliğinde; 

Bir zamanlar ışıldayan ruhu artık mutluluk olgusuna bir yabancı olan ve benliğini kaybetmiş birine dönüşmüş olduğunu fark edecekti. 

Kısılıp kaldığı bu derin sessizliğin içerisinde, uzaklara dalıp gittiği tüm o an'ları toplayacak olsaydı, elinde kalacak şey adeta o kısa bir ömrünün neredeyse tamamı olacaktı sanki.. 

Bir zamanlar onu hayatta tutan tek şeyin sahip olduğu umudunun olduğunu fark edecekti..

Zaman geçecek, ama o kendisini merak etmekten alıkoyamayacaktı.

Acaba o bütün bunları hak etmiş miydi? Belki de etmişti.. Hatta belki de daha fazlasını hak ediyordu. Bir zamanlar kalbinin sesini dinleyen birinin başka bir hayatı acımasızca harcamış olması.. Yıllar sonra fark etmiş olsa da bu farkediş hiçbir sonucu değiştirmeyecekti. Kendisi için bir ışığı kucaklarken bir başkası için bir derin karanlığa sebep olmuştu belki de.. 

Suçlamamak, belki... Ama affetmek!? En zoru da kendisini affetmesi olacaktı. Daha kendisini affedemeyen bir insan bir başkasını nasıl affedebilirdi? 

Düşündü, düşündükçe öfkesini içten içe ezip parçalamaya başladı.. Kemikleri içten içe titrerken, o gülümsemeye devam etti başkalarına karşı- mutluluk saçmaya çalıştı.. Çünkü iyi olan her şeyin paylaşıldığında güzel olduğuna inanmıştı..

Geçen zamanla birlikte hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağını fark ettiğinde, hissizleşen düşünce mekanizması- umursamamayı öğrenmişti..

Artık içinde sevmeye dair bir güç kalmadığını fark ettiğinde kaldırmış olduğu beyaz bayrak aslında bir pes ediş miydi, yoksa içten içe artık kendisine mutluluğu yakıştıramamasından dolayı mıydı?

Bir zamanlar karma'nın düşüncesi bile içini kasıp kavuran fırtınaları saniyeler içerisinde dindirebilirdi. Ama görülen o ki zamandan daha güçlüsü yoktu, her şey değişmişti artık. Nihayetinde bir gün kalp kıranların kırılacağı, aldatanların aldatılacağı, iki yüzlülerin o maskelerinde boğulacağı ihtimali bile içini rahatlatamaz hale gelecekti. Artık onun benliğini çevreleyen derin bir hissizlik vardı.. Uzaklara dalıp gittikçe tanımaya başlıyordu benliğini.. 

Her acı, değerli bir öğretiydi elbette, bunun farkındaydı. Ama dizginlenememiş bir acı ölümden kat ve kat beter hissettiriyordu.

Herhangi bir çift göze baktığında görmüş olduğu tek şey paramparça olmuş benliği ve umutlarıydı sanki... Ve asla dinlemeye kıyamadığı o şarkıyı, defalarca dinleyecekti artık...

Sözler verdi kendisine, paramparça etti tüm maskeleri ve maskesi olanları. Başkaları tarafından kabul görebilmek için dahi olsa bile asla yapmacık biri olmayacaktı. Yaşamı boyunca deneyimlemişti ki tüm maskeler düşüyordu nihayetinde...Ayrıca iki yüzlülük onun yaratılışına çok yabancıydı. Onun iç dünyasında yapmacıklığa yer olmadı hiçbir zaman...

Acıtanlar, iki yüzlüler hayatlarını yaşamaya devam ederken o kabuğuna çekilecekti. Yalnızlık ona güven veriyordu ve bir gün kendisini affedebileceği günü hayal etmeye devam edecekti. Zaman zaman bir şeyler onu gülümsetecekti şüphesiz fakat ona sımsıkı sarılmış olan kabusları da onu bu zorlu zamanlarında yalnız bırakmayacaklardı.

Bir kalpten soğumayı deneyimlemişti artık, ölüm bile böylesine uzak hissettiremezdi.. Bukowski'nin şu satırlarını anımsayacaktı;

"Öyle bir zaman gelecek ki, toz konduramadıkların, kirden görünmemeye başlayacak." 


Bir pencere arayacaktı, önünde oturup her şeyi unutabileceği ve yedi renkli yaz yağmurlarını seyredebileceği.. Ama öğrenmişti artık, yanlışlara harcadığı zamanlar yüzünden doğrulara gücü kalmamıştı.. 

Bir ruhu rüyalarında bile affedememenin ne kadar da tarifsiz bir his olduğu deneyimlediği zamanlardaysa yaşamın adeta bir kabusa dönüşebildiğini farkedecekti. Bundan daha kötüsü ne olabilir diye düşünürken, uyandığında onu içerisine çeken karanlıklar hayatın espri anlayışının aslında ne kadar da limitsiz olabileceğini gösterecekti ona.. 

Her şeyden vazgeçtikçe sanki bambaşka biri olmuştu artık. Zihninin duvarlarında gezindiği her an fark etmeye devam etti, bir zamanlar en ışıl ışıl görünen- en eşsiz köşelerinin şimdi nasıl da hareketsiz, terkedilmiş ve ıssız bir hâle dönüşmüş olduğunu.. 


Her şeyin sonunda zihninde tek bir soru kalmıştı; suçlanacak kişi kimdi?

ShamRain - To Leave




6 Ekim 2022 Perşembe

Anlayış.

Anlaşılamamış mücadelenin olduğu bu yerde, her insan özel olduğunu, değerli olduğunu hissedebilmeli, değil mi?

Ve burada, bizim görevimiz burada aslında tam da o duyguyu hissettirebilmek olmalı.. 

Siz hiç değersiz hissettiniz mi, başkaları tarafından? 

Bu hissi yaşadıysanız- ilk yapmanız gereken şey aslında sevdiklerinize onların ne kadar değerli olduğunu hissettirebilmek- ya da en azından bu olguyu onlara hissettirebilmek adına çabalamak olmaz mıydı? Çünkü bildiğiniz üzere, bir şeyi en iyi yaşayan bilir aslında- bazı duyguları hissettiremezsiniz, insan yaşamalı o hissi anlayabilmesi için...

Her insanın bir mücadelesi var içten içe.. Aslında bu yazıyı okuyanların bile bile bir kalp kırdığını düşünmüyorum, ama elbette ki hiçbir şey kesin değil..  

İnsanlığın geneli ne yazık ki sonsuz bir çarkın dişlisi olarak yaşamaya devam ediyor. Ve bu 'kötülük denen çarkın' dişlisi olmaya devam etmemek adına bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bildiğimiz üzere hiçbir yaşam sonsuz değil. Olası bir sonraki yaşamın gerçekliğini bilip bilmememizin bir önemi olmadığını düşünüyorum. Ve öyle hissediyorum ki 'doğru' diye tabir ettiğimiz bir insanın bu yaşamda ciddi ölçüde yapıcı olması gerekiyor. 

Sonuçlarını düşündüğümüz ve bu sonucun bize bir getirisi olmayacağını bildiğiniz halde bir iyilik yapıyorsak -aslında daha doğrusu- sonuçlarını düşünmeden bir iyilik yapabiliyorsak, işte bunun değeri tam anlamıyla paha biçilemez.. Örneğin ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz sokak canlısını beslediğimizi düşünün.. Dışarıdan bakan biri bize bakıyor ve şöyle söylüyor.. "Ne kadar güzel, sevap kazanıyorsun.." Burada zihnen sağlıklı olan bir bireyin aslında bu ihtimali hiçbir zaman aklına bile getirmemiş olması gerekmez mi? Sağlıklı ruha sahip o kişi aslında bu iyiliğin karşılığında bir ödül almayı aklına bile getirmemiştir, çünkü bu- o kişinin zihninde içten içe doğru hissettiriyordur.. 

Tüm gün televizyonda  denk gelmiş olduğumuz o korkunç vahşetleri, katliamları görüyoruz- bu bize hiçbir ders vermiyor mu? Ne yazık ki pek çok insanın bunları düşünme gibi bir dürtüsü bile olmuyor içten içe.. Dünyada varlığımızla aslında iki farklı yolu seçebiliyoruz.. Yapıcı olmak- ya da yıkıcı olmak... 


Biraz olsun duygusal insanları en çok üzen şeylerden biri belki de bu.. Zihinlerinde değişmeyen şu soru... "Kötülük yapanların bu yaptıkları kötülükler yanlarına kâr mı kalıyor?"

'Acıyla sınanmak' diye bir tabir var aslında.. Ama dünya tarihini göz önünde bulundurduğumuzda her insanın eşit olarak sahip olduğu bir acı olmadı hiçbir zaman.. 

Bundan yüz, ya da bin yıl önce- hatta onbinlerce yıl önce yaşayan insanların sahip oldukları acı eşiği hiçbir zaman ortak olmadı... Gerek teknoloji faktörü, gerek yılların getirmiş oldukları farklılıklar- çevresel faktörler...

Yine de en kötü ihtimali düşünmeli... Bir insanın yapmış olduğu bir kötülüğün yanına kâr kaldığını düşünelim.. Eğer bu bizi rahatsız ediyorsa (ki etmeli) ve bunun sonucunda yapılan ya da yapılacak iyiliklerin değersizleşeceğini düşünüyorsak ne yazık ki aslında bu bizi kötü bir insan yapmış oluyor..

Bir ufak tebessümün bu dünyada neleri değiştirebileceğini bilseydik her şey ne kadar farklı olurdu... 



Bir insan tanıdığımızı farz edelim- dışarıdan baktığınızda huysuz, aksi diye tabir edilebilecek türden bir insan. Elbette merak ediyoruz ne türden bir yaşama sahip olduğunu- ne şartlarda  büyüdüğünü.. Ve bir gün öğreniyoruz ki- o insan, daha henüz 10-12 yaşlarındayken bir insana aynen şöyle söylüyor.. 

"Beni hiç kimse sevmiyor zaten.." 

O insanın sevgisizlik dolu bir dünyada büyüdüğünü fark ediyoruz bir anda.. Sevgisizlikle büyüyen bir ruhun sevgi abidesi olması gerçekten istisnai bir şey değil midir? Çünkü insan büyük ölçüde çevresinden gelen etkilerle şekilleniyor küçüklük yaşlarından bu yana.. Eğer bir zaman makinesine sahip olsaydık ve o insanın geçmişine inip bir şeyleri değiştirebilme fırsatımız olsaydı acaba ne türlü değişiklikler olabilirdi? 

'Karanlık kişilik' adında tabir ettiğimiz her insanın altında aslında derin bir travma yatmaz mı?

Dünyamız tam anlamıyla çöküşünü yaşamadan önce elimizde son bir kartımız kalmadı mı sizce de? O da iyilik- ya da şefkat kartı olarak ifade edebileceğimiz o tek kart olmalı....

O son kartı dikkatle, özenle kullanmamız dileğiyle...


Sonsuz sevgilerimle

ironicl3




28 Ağustos 2021 Cumartesi

Denge.

İnsan düşündükçe, nasıl da batıyor derinlere. Anlaşılamamak ne acı!

Yalnızlık da denemez buna, bambaşka bir şey bu! 8 milyarın içinde yer edinememek.. Bu aitsizlik, tarifi mümkün mü? 


Kişinin benliği fırtınalı bir gecede hayatta kalmaya çalışan bir mum ışığının akıbetine kaldığında o minicik ateşi, o son umudu hayatta tutmaya çalışmak ne kadar da zormuş. 

Düşünmek ne kadar da derin bir çukurmuş meğer, özellikle insan zihninde o çıkış merdivenini bulamadığında! Kırılgan kalbini emanet ettiğinde en acımasızlara, onu tek parça halinde bulmayı ummak- kuruduğunda gözyaşları, her şeye devam edebilmekmiş mesele demek ki... Ne kadar zorlu bir imtihan! 

Yaşamak ne kadar da güzel halbuki, insanlar bunu zorlaştırmadıklarında...




Tam ilerlemek, hatta koşmak istersen bacaklarını hissedememek, uçmak isterken kırmış olduğun kanatlarına bakakalmak... Çığlık atmak isterken nefes dahi alamamak! 

Belki de alışmak gerekiyor her şeye- kabullenebilmek gerekiyor. Ama bunun için gereken güç var mı, kaldı mı? Bunun cevabı ne kadar da derinlerde... 




Ama her şeye rağmen hissedebilmek ne güzel, acıyı da- mutluluğu da.. Kabullenebilmek evreni, varoluşu- hissedebilmek derinlerde. Kovalayabilmek huzuru- mutluluğu... Her şeyin basit ve güzel olduğu bir evrenin hayalini kurabilmek! Hayallere sarılabilmek her an, en zorlu uçurumlarda bile umudunu kaybetmemek! 

Belki de bir gün başarabilecek insanoğlu, belki de başaramayacak. Gerçek olan anlamını yitirmeye başladığında, ne kadar da zor aslında insan kalabilmek. 

Tüm evrene, insanlık adına özür dileyebilmek yapılması gereken şeylerden olsa gerek. Bir gün her şeyin güzel olacağı- herkesin hak ettiğine ulaşabileceği yaşamın bir geleceğine inanabilmek.. İnsan en çok da hatırladıklarıyla- daha doğrusu unutamadıklarıyla test ediliyor belki de. Keşke zihnimizi temizleyebilme gücüne sahip olsaydık- bazı şeyleri unutamamak ne kadar büyük bir delilik! Sırtında devasa bir yükü taşımak gibi adeta, her an her saniye... Bukowski' nin bir alıntısı gibi; 


"Sonra bir şeyler olur adını koyamadığın ve artık eskisi gibi olamazsın." 


En zoru da insanın içinde olup biteni, kimseyle paylaşamıyor oluşu. 

Anlatamıyorsunuz, çünkü anlamayacaklar. Nasıl anlamalarını beklersiniz ki? 

Ölmek mi? hayır değil. Yaşarken ölmek belki de, konduramamak bazı şeyleri. Keşke bu denli güce sahip olmasaydı beynimiz. Keşke bir 'fail-safe' tuşuna sahip olabilseydik. Hiçbir şey için geç olmadan- durdurabilseydik bütün bunları. İnsanın umudu bir pamuk ipliğine bağlıyken yaşama odaklanabilmesi ne kadar zor. 

Öfkeyle, kızgınlıkla ve kırgınlıkla kör oluyor insan. Ama sakin bir ruhla düşünerek doğruları görebiliyordur belki de...

"Her şeyden önce anlaşılabilmeyi çok isterdim. Her şeyin bu denli uzak olduğu bu dünyada, bir kez olsun- anlaşılabilmeyi..."



Sevgilerimle
ironicl3


30 Nisan 2021 Cuma

Doğrusuyla, yanlışıyla mücadelemiz..


Bazen hayat ne kadar da garip.. 

Huzurun en çok da uzaklarda ve sessizlikte bulunabildiği bu zamanlarda, bir süredir düşünmeden edemediğim bazı şeyler var..  Bir insanın kişiliğini neler oluşturur? Biyolojik faktörler mi, çevresel faktörler mi? Aile faktörü mü? En nihayetinde her insan eşi benzeri olmayan bir ruha ve bir enerjiye sahip değil mi? 

Kötülük, düşüncesizlik ya da kendini beğenmişlik gibi negatif yanlarımızın oluşmasından tam olarak ne sorumlu? Tamamen biyolojik- ailevi ya da psikolojik bir etmenlere mi bağlı bütün bunlar? Ne kadar zorlu şartlarda- kötülüğün içerisinde büyüdüğü halde adeta bir meleğin kalbine sahip insanlar da gördü bu dünya, tam tersini de... 


Who are you, Beneath your mask?


İnsan yaşadıkça, seçimleriyle ve sonuçlarıyla tanıyor hayatı ve insanları. Ve insan kendisini, olduğu gibi sevecek insanların varlığına öyle hasret ki aslında. Sahip olunan mal- mülk ya da maddi olan hiçbir şeyi önemsemeden, yalnızca sahip olduğu kalbinin değeri için sevilebilmeye.. 

Ne fedakarlıklar, ne emeklerin adeta üzerinden geçildi bu dünyada.. Ne doğru insanlara yanlış değerler verildi, ya da tam aksine ne yanlış insanlar da göğe çıkarıldı bu hayatta.. Ama ben bazı değerlerin çok yüce olduğuna inanıyorum. Bazı insanların bir ömür de yaşasa- ulaşamayacağı değerler var.. Bir başak bile büyüdükçe boynunu eğmez mi? İnsandaki kibir neden öyleyse? Yaşama dair her konuda eşsiz bir kılavuza sahibiz, doğaya.. 

Ve bir de sevgi faktörü var. Etkisiyle bizleri bazı zamanlarda adeta kör eden. Olmayacak insanları zihnimizde büyütmemizi, ve belki de en değerli parçamıza... hayallerimize ortak etmemize vesile olan o güç... 

Değişmeyeceğini bildiği halde nasıl da güvenir insan, kendisini kandırmaya devam ederek. Bu noktada en çok da kendi benliğini ayaklar altına almış olur aslında.. Ama en nihayetinde insan hata yaparak doğruyu daha net bir şekilde görmeye başlamaz mı? Fakat hatalarını altına çeviremiyorsa, hayatı boyunca hata yapmaya mahkum bir şekilde yaşamak zorunda kalacaktır şüphesiz...

 İnsana dair değişmeyecek bir gerçek vardır bunu unutmamak gerekiyor. Bir atasözümüzde ne kadar da doğru ifade edilmiş. "Huylu huyundan vazgeçmez.." Zaman zaman zorlu deneyimler sonrasında derin bir hiçliğe bürünür insan. Anlaşılamadığı, ait olamadığı bu dünyada sessizliği ve yalnızlığı seçer..  Bomboş odalara sığamaz hale gelir. Gökyüzünü yutan duvarlar tarafından ezilmeye başlar.. İlhan Berk'in şu sözünü hatırlıyorum. "Sessiz değilsin. Büyük bir gürültünün içindesin, duymuyorlar..."



Bir insana değer veriyor ve hayatınızda yer almaya devam etmesini istiyorsanız, onun şimdi ya da geçmişinde çevresindeki insanlara yaptığı iyilikleri de kötülükleri de gözlemleyin. Çünkü onlara yapılan ne ise, muhtemelen bir gün siz de bunu deneyimleyeceksiniz. Bu tıpkı geçmişte eşini ya da sevgilisini aldatan birinin, aldattığı kişiyi de muhtemelen bir gün başkasını ile yeniden aldatacağı ve aldatılacağı gerçeği gibi. Ne yazık ki bu bir nevi ruhsal bir hastalık gibi.. Bugün sizden vazgeçen, yarın bir başkasından da vazgeçebilir. Küçük şeyler bile aslında bazen o kadar belirleyici olabiliyor ki. Fakat evrenin sahip olduğu denge gerçekten insanı zaman zaman fazlasıyla şaşırtıyor. Eninde sonunda herkes hak ettiğini buluyor aslında. Emin olduğum, kalpten hissettiğim bir gerçek bu. Herkes er ya da geç yaşattığını yaşıyor. Mutlu eden mutlu oluyor, acı çektiren acı çekiyor. Bu sebeple iki günlük dünyada bir insanı üzmek, kırmak neden?  

Empati yeteneği kişinin, insanlık seviyesini belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesi.. Vicdanımızın değeri ve empati yapabildiğimiz kadar insanız. İnsan başını yastığına koyduğunda vicdanı rahatsa, bundan büyük bir mutluluk olabilir mi? Dünyadaki herkesin, vicdanına denk insanlarla karşılaşmasını dilemeli her zaman..  

Ve bir önemli gerçek daha, kendimizi sevebilmek- ve kendimizi affedebilmek gerekiyor. Hepimiz doğrusuyla- yanlışıyla pek çok seçimler yapıyoruz yaşam süremizde. Her seçim doğru olmak zorunda değil. Bazı yanlışlar vardır ki nice yanlışlardan uzak tutar bizi.  Yaşama ve evrene karşı serbest bırakabilmeli insan kendisini. Gelmekte olan dalgalara doğru sürekli kulaç atmanın bir mantığı yok. Rüzgarın yönünü de yaşam belirliyor, dalgaların gücünü de.. Zaman zaman akışına bırakmalı- ve yapmacık olan her şeyden soyutlamalıyız kendisini.. Çünkü insan sevinse de, üzülse de nihayetinde pek çok şey- olacağına varıyor hayatta.. 


Sevgilerimle

ironicl3

31 Mart 2021 Çarşamba

İyilik- Kötülük ve Denge



 Dünyayı geliştirmek istiyorsak hepimizin paylaşması gereken sorumluluklar var. Şarkı aslında tam anlamıyla buna işaret ediyor. 


Bitmeyen güç savaşları ve hırslarla solmaya bırakılmış olan iyiliğin karşısında bizler yalnızca oturup sessizce izlemeye devam ettiğimiz sürece bir şeylerin düzelme şansı var mıdır? Hatalar için yalnızca başkalarını eleştirmek yerine en başta kendi hatalarımızın çözümlerine odaklanıp değişimin bir parçası olamaz mıyız? Kişi öncelikle kendisine zarar veren her şeyden uzaklaşmalı. Sonrası değişim ve gelişim zamanı...


“Nerede iyileşeceğim nehirler kuruduğunda? 

Nehirlerin- denizlerin olmadığı bir dünya.. Tıpkı iyiliğin olmadığı bir topluma gönderme gibi.. Bir kelime bile bazen hayatlarımızı ne denli değiştirebiliyor. Ufak bir teşekkür ya da bir tebessüm bir insanın gününe renk katabilir bunu unutmamak gerekli. Ayrıca sessizliğin bizi mahkum edeceğinden bahsediyor şarkı. Sessizlik, çığlıkları bastırdığı zaman kaybetmeyecek mi insanoğlu pek çok şeyi? 


“Seçimlerimiz bize ait, ama sonuçları hepimizi etkileyecek.."

Geçen zamanın, an'ın telafisi yok ne yazık ki. Ama hiçbir şey için geç değil.  Seçimlerimiz bize ait olsa da sonuçları çoğu zaman dünyayı etkiliyor. Örnek olarak bir kişiye yaptığınız iyilik de gösterilebilir, kötülük de..  Çevrenin insan gelişimine- insan psikolojisine olan katkısı çok büyük. Örneğin Avrupa'nın bir şehrinde bir tramvaya ya da otobüse bindiğinizde genelde insanların gülümsediğini ve mutluluk saçtığını görebilirsiniz. Aynı gözlemi İstanbul'da bir metrobüste yapmayı deneyin. Çevremiz nasıl bir hal almışsa (daha net bir tabirle söylemek gerekirse çevrenin aurası nasılsa) zamanla çevredeki pek çok kişinin de aurasına etki etmeye başlıyor. 


“Ülkeyi yöneten kişi duyuruyor. Dünyayı kurtaran ve fakirleri besleyen o olacak. Ve bu vaatleri yerine getirilmediğinde. Sıradaki kişi aynı yalanlarla tahta çıkacak.."

Politikacıların insanların zihnini bulandırmak için kullandığı en büyük güç, bildiğiniz gibi medya faktörü. Söz konusu rant ve hırs olduğu zaman- vaatler birer yalan makinesine dönüşüyor ve haliyle hiçbir şey görüldüğü gibi olmayabiliyor. Bu sebeple hiçbir parti- kişi ya da ideoloji için hiçbir şekilde ruhunu teslim etmemeli insan... 


Kararlar ve sonuçları hakkında başka bir örnekle ifade etmek gerekirse-  siz bir insanı affetmemeyi seçtiğinizde aslında siz o insanı cezalandırmıyorsunuz- tam aksine kendinizi cezalandırıyorsunuz. Bazı şeylerin gitmesine izin vermeyi öğrenmek gerekiyor hayatta. Hafifleyip, daha emin adımlarla ilerleyebilmek adına.. 


Toplumların kılavuzu en başta iyilik olduğunda, birlik- beraberlik kadar da değerli olurdu. Şarkıda anlatmak istediği de bir nevi bu. İyilik ve güzellik odağında birlik olabileceğimiz günler görebilmek dileğiyle..


Yanlış bir çevrede- zorluklarla büyüyen, hayatı boyunca kötü bir insan olduğunu kabul etmiş fakat bunu değiştirmek için elinden geleni yapmış bir insanın hikayesi. Ona yol gösteren insanın gerçek yüzünü geç de olsa anlamış. Sorgulamaya- kendisini bu yanlış düzenin içerisinden çıkartmaya çalışmış. Hatta sevdiği insan ile hayal ettiği geleceği bile bu uğurda ertelemiş, fakat..

Bir gün kendisine verem teşhisi konulduğu andan itibaren yapmış olduğu tüm hataları ve yanlış seçimleriyle yüzleşme fırsatı bulmuş. Sonrasında tükenmekte olan ömrünün son günlerini yalnızca doğru olduğuna inandığı şeyleri gerçekleştirebilmek adına harcamış. Her ne kadar kendisini kurtaramamış olsa da kurtuluşu hak ettiklerine inandığı bir takım insanları bu yanlışlıkların içerisinden çıkartabilme uğruna hayatını feda etmiş bir isim, Arthur Morgan. Ve ona hitaben yazılmış bu şarkı.. 


Bu aslında oldukça etkileyici bir şey. Bir karakteri izliyorsunuz, onun hayatını- yaptıklarını.. Pek çok kez seçimlerinin bedeli çok ağır olsa da özellikle başkaları için, yine de içerisinde bir yerde hala o iyilik parçasının olduğunu görebiliyorsunuz. "See the fire in your eyes" kısmı da bunu ifade ediyor aslında. İçerisindeki iyiliği görebilen ve bu uğurda ona olan inancını hiç yitirmemiş olan Mary'nin sözleri olarak görülebilir.. 


“There is a good man within you… But he is wrestling with the giant..” 


İyilik herkesin içinde var, tıpkı kötülük gibi. Kişi hangi tarafı daha çok beslerse bir tarafı o denli büyüyecektir içerisinde. Ve bir diğerini mağlup etme şansı bir o kadar artacaktır. Yaptığımız tüm iyilikler ve kötülüklerle şekillenir yaşantımız çoğunlukla.. Gelip geçici hayatta- değer verilen, önemli görülen şeyleri ertelememek gerekiyor.. Yaşadığınız her an, son an' ınız olabilir... 


Steve Jobs' a ait şu alıntıyla sonlandırmak istiyorum;

"Her sabah uyanıp kendime şu soruyu sordum; " Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, bugün yapacağım şeyi yapmak ister miydim?"

Ve cevaplarım defalarca kez "Hayır" olduğu zaman, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.


Yakın zaman içerisinde ölebileceğimi hatırlamak bu hayatta büyük seçimler yapmama yardım etmemi sağlamış yegane bir güç oldu.

Çünkü neredeyse her şey, başkalarının üzerimdeki beklentileri, sahip olduğum tüm o gurur, başarısızlık korkusu- bütün bunlar ölümün karşısında tek tek yok olmaya mahkumlar. Bütün hepsi gittiğinde, geriye yalnızca gerçekten önemli olan kalıyor..


Kaybedecek bir şeyinizin olduğu yanılgısından uzak durabilmek için en iyi yol bir gün öleceğinizi hatırlamaktır. Sahip olduğunuz an'dan başka hiçbir şeye sahip olmadığınız bu dünyada, kalbinizi takip etmemeniz için hiçbir sebep yok.."


Sevgilerimle

ironicl3

Seçimlerimiz bize ait, ya sonuçları?

 


Dünyayı geliştirmek istiyorsak hepimizin paylaşması gereken sorumluluklar var. Şarkı aslında tam anlamıyla buna işaret ediyor. 



Bitmeyen güç savaşları ve hırslarla solmaya bırakılmış olan iyiliğin karşısında bizler yalnızca oturup sessizce izlemeye devam ettiğimiz sürece bir şeylerin düzelme şansı var mıdır? Hatalar için yalnızca başkalarını eleştirmek yerine en başta kendi hatalarımızın çözümlerine odaklanıp değişimin bir parçası olamaz mıyız? Kişi öncelikle kendisine zarar veren her şeyden uzaklaşmalı. Sonrası değişim ve gelişim zamanı...


“Nerede iyileşeceğim nehirler kuruduğunda? 

Nehirlerin- denizlerin olmadığı bir dünya.. Tıpkı iyiliğin olmadığı bir topluma gönderme gibi.. Bir kelime bile bazen hayatlarımızı ne denli değiştirebiliyor. Ufak bir teşekkür ya da bir tebessüm bir insanın gününe renk katabilir bunu unutmamak gerekli. Ayrıca sessizliğin bizi mahkum edeceğinden bahsediyor şarkı. Sessizlik, çığlıkları bastırdığı zaman kaybetmeyecek mi insanoğlu pek çok şeyi? 


“Seçimlerimiz bize ait, ama sonuçları hepimizi etkileyecek.."

Geçen zamanın, an'ın telafisi yok ne yazık ki. Ama hiçbir şey için geç değil.  Seçimlerimiz bize ait olsa da sonuçları çoğu zaman dünyayı etkiliyor. Örnek olarak bir kişiye yaptığınız iyilik de gösterilebilir, kötülük de..  Çevrenin insan gelişimine- insan psikolojisine olan katkısı çok büyük. Örneğin Avrupa'nın bir şehrinde bir tramvaya ya da otobüse bindiğinizde genelde insanların gülümsediğini ve mutluluk saçtığını görebilirsiniz. Aynı gözlemi İstanbul'da bir metrobüste yapmayı deneyin. Çevremiz nasıl bir hal almışsa (daha net bir tabirle söylemek gerekirse çevrenin aurası nasılsa) zamanla çevredeki pek çok kişinin de aurasına etki etmeye başlıyor. 


“Ülkeyi yöneten kişi duyuruyor. Dünyayı kurtaran ve fakirleri besleyen o olacak. Ve bu vaatleri yerine getirilmediğinde. Sıradaki kişi aynı yalanlarla tahta çıkacak.."

Politikacıların insanların zihnini bulandırmak için kullandığı en büyük güç, bildiğiniz gibi medya faktörü. Söz konusu rant ve hırs olduğu zaman- vaatler birer yalan makinesine dönüşüyor ve haliyle hiçbir şey görüldüğü gibi olmayabiliyor. Bu sebeple hiçbir parti- kişi ya da ideoloji için hiçbir şekilde ruhunu teslim etmemeli insan... 


Kararlar ve sonuçları hakkında başka bir örnekle ifade etmek gerekirse-  siz bir insanı affetmemeyi seçtiğinizde aslında siz o insanı cezalandırmıyorsunuz- tam aksine kendinizi cezalandırıyorsunuz. Bazı şeylerin gitmesine izin vermeyi öğrenmek gerekiyor hayatta. Hafifleyip, daha emin adımlarla ilerleyebilmek adına.. 


Toplumların kılavuzu en başta iyilik olduğunda, birlik- beraberlik kadar da değerli olurdu. Şarkıda anlatmak istediği de bir nevi bu. İyilik ve güzellik odağında birlik olabileceğimiz günler görebilmek dileğiyle..


Sevgilerimle

ironicl3


Beklentiler- pişmanlıklar..



 Beklentiler- pişmanlıklar üzerine.. 

İnsan zihni karmaşık bir yapıya sahip. Bazen insanları anlamak da, insanlar tarafından anlaşılmaya çalışmak da adeta bir mücadele haline gelebiliyor hayatta. Sevgi emek üzerine kurulur. Temel sağlam olursa pek çok zorluğa dayanabilir. Fakat bazen kalp öyle kırılır ki, bir daha onarılması imkânsız hâle gelir. Kişi aniden çabalamamaya başlar çünkü uğruna savaşacağı bir şey kalmamıştır..(06:49​) 

Ve nihayetinde en acı tecrübelerden biri deneyimlenir. "Bir kalpten soğumak.." Bir insanın sizin için 'yaşarken ölmesi' gibidir bu... Öncesinde rüyalar kâbuslara dönüşür. Her uyanış mevcut hayal kırıklığını anımsatır. Nihayetinde o derin sessizlik-hissizlik hali başlar, kişi ışıklar içinde saklanacak karanlık arayacak hâle gelir.. 

'Ufak hatalar belirleyici değildir' düşüncesi bir yanılsama değil midir? En başta ufak şeylere odaklanmak- zamanla sizin büyük resmi görebilmenizi de sağlayabilir. Vicdanınızın penceresinden baktığınız sürece elbette..  


Hayatta hiçbir şey, kişinin benliği kadar değerli değil. Hiç kimsenin zihnini bulandırmasına izin vermemeli insan. Hiç kimse için değişmemeli. Duygusuzluk- vurdumduymazlık gördüğünde bulunduğu yeri değiştirmeli. Doğru bildiği şeyi yapmalı. Bu, başkalarının yanlışı olsa bile... 

Ve en önemlisi,  aynı duruma düşmedikçe hiç kimseyi yargılamamalı.  "Vicdan, merhamet, alçakgönüllülük.." Bunlar en yüce değerler... Bu değerlerden yoksun insanlarla tüketmemeli bu değerli yaşamını…


Ötesinde;



Sevgilerimle
ironicl3